DMT Dimetiltriptamin: Kısaca Ruh Molekülü
DMT triptamin ailesinin en güçlüsüdür. Varlığı uzun yıllar bilinmesine rağmen ne işe yaradığı halen anlaşılamamış. DMT’nin yan etkisi olan sanrılar onu dünyanın en etkili uyuşturucusu yapıyor.

Bir zamanlar dünyaya damgasını vurmuş LSD bir DMT kırmasıdır. Labaratuvarda üretilmiş ve DMT benzeri etki yaratan bir maddedir. DMT sinir sistemine sahip olan tüm canlılarda bulunur.
Geçtiğimiz dönemdeki tahminlere göre DMT bitkilerden memelilere geçiyor ve artması halinde sanrılar gerçekleşiyor. Ancak daha sonra DMT’nin vücutta üretildiği kanıtlandı. Hatta DMT ile en aktif bölge olan epifiz bezinde üretiliyor.
Özellikle uyku anında REM uykusunda rüya anında DMT salgılanır. Hayatımız boyunca unutamadığımız hep açık bir şekilde bir şeyler anlatan rüyalar hep DMT etkisindendir.
DMT ne zaman salgılanır?
DMT’nin yüksek miktarda salgılandığı iki önemli olay daha vardır. Doğum ve Ölüm.. Doğum anında hem anne hem de bebek yüksek miktarda DMT salgılar. Melatonin hormonu ile DMT arasında derin bir ilişki var ama bu tam olarak kanıtlanamamıştır. Hem şizofreni hastaları hem de DMT’yi yasa dışı olarak kullanmış insanlarda yapılan araştırmalarda melatonin ve DMT ile başlayan bir sanrı ile melatonin olmadan başlayan bir DMT sanrısı arasında çok büyük farklar var.
DMT transına girmiş kişiler ortak bir noktada aynı görüşü savunurlar. Evreni görme şeklini kökten değiştirdiğini ve birlik hissiyatı verdiğini söylüyorlar. Bu bilgi öyle bir bilgi ki herhangi bir biçimde yazıya dökülemiyor ama sembolik olarak anlatılabiliyor.
Evren bir gözlemcinin onu gözlemlemesinden ibaret olan bir illüzyondur. Bu kişilerde transı, gözlemcinin kendini anladığı an olarak tanımlıyorlar. Bu yüzden bu durum onlar için yeniden doğuş. Trans anında kişiler kesinlikle öldüklerine emin olduklarını söylüyorlar. Ölümden sonra bir yüzleşme ve buradan sonra huzurlu bir yere çıkıldığından bahsediyorlar.
DMT ile kesinlikle daha üst bir bilince bağlandıklarını ve onunla yüzleştikleri söylenir. Bu bilincinde kendi bilinçlerinden başka bir şey olmadığı söylenir. Bu kişiler aslında bilincin beynin içerisinde hatta bu dünyada olmadığını iddia ediyorlar.
Öyle ki bu zihin dokunulmamış, saf kalmış, isimlendirilmemiştir. Yine eski uygarlıklara bakıldığında hatta semavi dinlerde İsmi Azam denilen bir kavram vardır. Musevilikte sonuncu isim olarak geçer. Rabb’ın son ismi. İslam da Allah’ın son ismi. İslam tasavvufuna göre bu öyle bir isim ki istediğiniz her şeyin olmasına neden oluyor. Musevilikte ise bu isim söylendiği anda evren yok oluyor, kıyamet kopuyor. Bu dinlerin bakış açısına göre zaten dünya bir illüzyondan ibarettir. İşte trans sırasında bahsedilen zihin o zihindir. Yine tasavvufta miraç ismi ile anlatılan durum tek olanla birleşmeyi anlatır. Budizm de Nirvana’ya ulaşmak, sonsuz huzura ulaşmak gibi kavramlarda bu transın aslında o trans olduğunu gösterir.
Bütün peygamberlerin temporal lob epilepsisine bağlı şizofreni ile tanımlandığı söylenir. Peygamber hastalığı olarak anlatılır. DMT yükselmesine bağlı olarak oluşan şizofrenik sanrılardır. Tüm peygamberler, dervişler, şamanlar evrenin bir illüzyon olduğundan bahseder.
Bu evren bir illüzyon. Bu evren bir gözlemcinin ona bakmasından ibarettir. Yani biz, ben ve sen yokuz. Gözlemcinin suretleri, onun taklit halleriyiz. İslam da anlatıldığı gibi onun ruhu üflenmiş ve onu bulmakla mükellef onlar bilinçleriz. Bu bilin kendine baktığında yani seyrettiğinde bu evren oluşuyor. Bu illüzyon evren o bilincin çarpıtılmış bir sureti, bir gölgesi..
Bu şekilde analitik biçimde anlatıldığında oldukça füturistik bilim kurgu gibi gelebilir. Ancak transa giren kişiler bu durumun aslında anlatılamadığını, bu bilginin sadece deneyimlenerek anlaşılabileceğini söylerler.
Bahsedilen şey dünyadaki tüm dinlerin çıkış noktasını bize verir. Tekillik, seyir…Evren seyredilen bir illüzyondan ibarettir. Tüm dinlerin aslında ortak çıkış noktası budur. Birbirlerinden ne kadar ayrı gözükseler de bu onların çarpıtılmış olmasından iler gelir.
Bu çarpıtılmanın nedeni de, evrenin aslında seyredilen bir hologramdan ibaret olduğu bilgisinin yazılamıyor ve anlatılamıyor olmasından kaynaklanıyor. Bu bilgi yazılamayıp anlatılamadığında ise egoya hizmet eder. Ego monoteist veya politeist gibi egonun daha üst katlarına hizmet eden şekillere dönüşüyor. Ateistlerin günümüz dinlerine bakış açısı bu şekildedir. Ancak dinlerin anlattığı şey teizmdir.
Peygamberleri, dervişlerin aslında gördükleri şeyler aslında Tanrı, İlah veya egonun herhangi bir formu değil. Gördükleri şeyler, hatta şeyler bile değil tek bir şeydir. Bu şey herhangi bir biçimde benzeri olmayan ismi konulamamış, dokunulmamış aslında bizim gölgesi olduğumuz şeydir.
2 yol ortaya çıkıyor. Materyalist olarak içinde tanrıların ve onların isimlerinin olduğu ve bu tanrıların egoya sahip olduğu bir dünyaya inanılıyor. Yada bu dünyanın olmadığı tamamen zahiri hologramın olduğu ve bu dünyanın seyredilen bir tablodan ibaret olduğuna inanılır.
Geri bildirim: Spiritüel Sorular ve Cevapları