Ölüm: Yansıma Olmadığını Anlama Anı

Kalbin ve beyin fonksiyonlarının durması, organların çökmesi, sinir, dolaşım sisteminin bir daha işe yaramaması..Kimyasal anlamda ölüm böyle bir şeydir.

Ancak ölüm kimyasal olduğu kadar aynı zamanda sosyolojik bir olaydır. İnsanlar tanıdıkları insanları tekrar göremeyeceklerini anladıklarında yas tutarlar. Ölümün yas tutulan kısmı sosyolojik olan kısmıdır. Yani kimse bir insanın sinir sistemi bir daha çalışmadığı için yas tutmaz. Bu durumda ölüm birden fazla anlama gelmektedir.

Fiziksel, kimyasal olarak baktığımızda ise her insanın aynı biçimde ölmediğini görürüz. Ölüm insanın kalbi durduğunda insanın üzerine çöken bir ağırlık değildir. Agoni diye bir kelime vardır. Türkçeye ölüm ızdırabı diye çevrilebilir. Ölüme çok yaklaşmış olan bireyin yaşadıklarıdır. Ölmek üzere olan bir hasta aynı zamanda ölümü birkaç defa deneyimler. Ölmeden önce onlarca defa bilincini yitirir ve defalarca vücudu ölmüş gibi tepki verir. Bazı insanlar ölümü birden fazla kez tadabilir.

Ölüm anında kimyasal olarak bilince ne olduğuna gelmeden önce sosyolojik olarak ne olduğuna bakalım. İnsanlar sosyal canlılardır. Bu durum insana bir biçimde diğer insanların kendisine nasıl baktığını önemsemesidir. İnsan hayatı boyunca diğer insanların kendisini nasıl gördüğüyle son derece yakından ilgilenir.

Beyinde fiziksel acı sosyal acı ile aynı yerdedir. Yani siz sevgilinizden ayrıldığınızda hissettiğiniz acı, beyninizde normalde kolunuzun kopmasıyla oluşan acı ile aynı yerdedir. İnsan evrimi boyunca birlikte yaşayarak hayatta kalmayı başarmış. Buzul çağını dahi böyle atlatmış.

Tek kaldığında vücudu ona bir şeylerin yanlış gittiğini söylüyor. Bu şey kolunun kopması kadar değerli olabilir. Bu yüzden çok ciddi sosyal acılar çekiyoruz. Bu yüzden insanlar arasında küçük düşürülmek bize birçok şeyden daha önemli geliyor. Bu yüzden ikili ilişkiler ardından çok fazla acı çekiyoruz.

Ölüm o kadar geri döndürülemez bir olay ki insanın verdiği tepkilerin sosyallikle hiçbir alakası yoktur. Kanseri yayılmış, ölüme çok yaklaşmış bir hastanın bir hastanede insanları toplayıp konuşma yaptığını düşünün. Bu hasta, insanların etrafında konuşurken düşündükleri nelerdir. Onlar, isimleri, hayatları, ne yapacakları, hatta üstündeki battaniyenin vücuduna göre açısı bile insan ölmeden ölümü henüz tatmamış biri için düşünülen şeylerdir. Hastanın konuşurken bir anda fenalaştığını geri dönülemez o yola girdiğini düşünün. İşte bu anda hasta artık etrafındakileri görmediği, sadece kendisiyle ilgilendiği bir noktaya gelecektir. Şu saniyeden sonra ona kimse yardım edemez ve bittiği dediği o anda ölüm o kişi için yaşanabilecek 2.bireysel olaydır. Doğum anında da aynı şeyleri hissediyordu, ölüm anında da aynı hisler yaşanıyor.

Şimdi ölümün fiziksel olarak bilince ne yaptığına bakalım. Ölüm başladığından serebral korteks kapanır ve dışarıdan mesaj alamamaya başlarsın. Omuriliğimiz kök beyinde bulunan epifiz bezine öleceğinizi söyler. Epifiz bezi bu mesajı aldığında DMT denilen bir salgı salgılar. DMT normal zamanlarda salgılanıyor olmasına rağmen sadece doğum ve ölüm anında bu kadar yüksek miktarda salgılanır. DMT’nin bilince ne yaptığı pek bilinmiyor olsada şizofren hastalarının vücudunda bulunan DMT miktarı, onların dış dünyaya kapalı hayatlar yaşamaları, DMT nin aslında bu dünyayla alakalı bir şey yapmadığını bize gösteriyor. Şizofrenisi gün geçtikçe artan Louis Wain‘nin yaptığı resimlerden DMT miktarı arttığında evreni nasıl algıladığı konusunda bazı ipuçları görürüz.

DMT evreni algılama biçimimizi kökten değiştiriyor. Şizofreni ile DMT miktarı arasındaki korelasyon doğruysa biz ölüm anında şizofren oluyoruz. Evreni tek bir nokta ve şekilden algılama yoluna gidiyoruz. Ölümün sosyolojik noktası bitip, bireyselliğe dönüldüğünde o bireyselliğinde teklikle alakalı bir şey olduğunu görüyoruz.

Böyle bir bakış açısında ölüm; gözlemcinin aynaya bakıp, aynadakinin sadece bir yansıma olduğunu, kendinin yansıma olmadığını anlama anıdır.

Not: Biz sonsuzuz ve bütün bu acılar bir yanılsama..

Zamansız Ölümsüzlük Arayışı: The Fountain
Varlıktaki 3 Tepki: Ruh, Beden ve Zihin
Değişim Mucizesi: Aynı Olanın Yaratılamaması
Paylaştıkça çoğalır.

Ölüm: Yansıma Olmadığını Anlama Anı” için 2 yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

DUNYALITE