Kişisel Rönesans Yılı: 2020
Belirsizlikler ve beklenmedik gelişmelerle dolu 2020 yılını geride bırakıyoruz. Bir çok kişinin ruhsal ajandasında, yıl boyu devam eden endişe, engellenmişlik duygusu ve hayatı yeterince yaşayamamış olma hissi ağır basıyor. Bütün bunları geride bırakabilmek için tek ihtiyacımız olan yeni bir yıl ve yeni bir başlangıç mı dersiniz?

Teknik olarak bakıldığında her yeni gün, yeni bir yılın başlangıcı olabilir. Kimisi için yeni yıl doğduğu gün başlayan 365 günlük bir çevrimdir. Yıl boyunca yapılan her kutlama ve idrak edilen önemli günler kişinin hayatında o olay ile ilgili yeni bir ‘döngü’nün başladığının nişanesidir. Burada enteresan olan nokta, yaşanan özel günlerin ardından, kişinin zihinsel gündeminden bağımsız şekilde, hayatın kendi özel ve bilinmeyen rotasınca devam ediyor olduğu gerçeğidir çünkü bu gerçek çoğu zaman göz ardı edilir. Kişi ömrünün çoğunu kendi zihnindeki şartlanmalarla yaşar ve uzun listeler halindeki yeni yıl dilekleri de bir bakıma bu şartlanmaların dışa vurulmasından ibarettir.
İstekler ve başkalarından talep edilenler; şarta bağlanmış mutluluk ve tamamlanmış olma hissinin temel yakıtıdır ve bu yakıta en çok da yeni başlangıçlarda ihtiyaç duyulur.
Dört bir yandan dış faktörler ile sarmalanmış günümüz bireyi, her yeni başlangıçta başka bir kuruma, insana ya da meşgaleye tutunarak kendini yenilediğini düşünür. Zamana ayak uydurarak hayatta kalabildiği ve hatta avantajlı duruma geçebildiği için özel bir varlık olduğuna, günümüzde sıkça pompalanan ‘prensiplerden bağımsız adaptasyon yeteneği’nin diğer tüm becerilerinden daha önemli olduğuna kendini inandırır. Oysa birey hayatını ‘başından sonuna’ bilerek yaşamamaktadır.
Sıkılınca romanın ileri sayfalarına göz atıp ileriki bölümlerde ne olacağını bilerek okumasına devam eden okuyucunun kayıtsızlığı, yaşam esnasında bireyin deneyimleyebileceği bir durum değildir. Yenilenmenin ve değişimin sonuçları hayat yolculuğu devam ederken ancak ‘eş zamanlı’ şekilde görülebilecektir. Uzun vadeye yayılan ‘sahici gerçeklik’, kendini ancak ‘zamanı geldiğinde‘ gösterecektir.
Getirdiği köşeye sıkışmışlık hissi ve havada bulut misali askıda kalmış insanlık durumlarına rağmen, 2020 yılı insanlık tarihinin en “gerçek” senelerinden biri olarak görülebilir. Aslına bakılırsa, geçirdiğimiz yılın bir çok kişide bıraktığı olumsuz izlenimin kökeni işte tam da bu aşırıya kaçmış ‘gerçeklik’te saklı. Zorunlu izolasyon ve yalnızlık duygusu, ertelenen veya iptal olan planlar ve sağlık adına yaşanan endişenin yarattığı korkunun adeta ‘dehşetleşmesi’ hissi.
Makro boyutta getirdiği kaos içindeki dezenformasyon ve yalanları saymazsak, 2020 mikro boyutta, hayatı açık bir bilinç ile yaşamayı hedefleyen bireylerin, yalan ilişkilere ve aldatmacadan ibaret olan yapmacık hadiselere nokta koyduğu bir sene oldu. Bireyler, riskini göz alamadığı hiç bir etkileşim için yeni bir zihin sekmesi açmayı ve aksiyon almayı uygun bulmadı. Bu da otomatikman pek çok “spam” (istek dışı) insanlık durumunun otomatikman gündemden düşmesine neden oldu. 2020 yılında kontakta kalınmayan pek çok tanıdık kişi zihinlerdeki adres defterlerinden farkına bile varılmadan nazikçe silindi ve yenilere yer açıldı. Karantina günlerinde adeta ‘istemediği kadar’ vakte sahip olan insanoğlu sadece gerçekten istediği ve önem verdiği şeyleri yaptı 2020’de.
Gerçeklik iyisiyle de kötüsüyle de geçmiş senelere oranla daha fazla göz önündeydi. Sanal dünyada gerçekleştirilen her türlü şov unsuru da dahil, zaman zaman görüp de şaşırdığımız ve ‘bu nedir böyle artık’ dediğimiz ne varsa hepsi insanın kendini gerçekte olduğu haliyle ve ‘isteyerek’ ifade etmesinin bir şekliydi sadece. Dijitalleşmiş sosyal bir deney laboratuarında, kendiyle ‘mecburen’ daha realist şekilde baş başa kalan insanoğlu, gerçek benliğini net bir şekilde dışa vurma imkanını buldu. İşte uzun uzun yazılan yeni yıl dileklerinin sahiciliği de, turnusol kağıdı gibi bir sene geçirerek böylece anlaşılmış oldu.
Peki bütün bu süreçlerin sonunda bireylerin elinde ne kaldı? Yeni yıla girdiğimiz gün eğlenip sevinecek sonra da hayatın döngüsünde bilinçsizce isteklerimizin peşinden koşarak savrulmaya devam mi edeceğiz?
Yüzyıllar öncesinde, düşünme yetisinin insanın en önemli silahı olduğunu idrak eden Aristo şöyle demiştir: “İnsan düşünen hayvandır.” Düşünen ve önüne sunulanların ötesindekileri algılayanlar için, 2020’nin tüm götürdüklerine rağmen elde kalan pek çok şey olduğu söylenebilir. Bunların başında da kişinin kendi adına kurduğu, koruduğu ve adaptasyon uğruna feda etmediği değerler sistemi gelir.
Sorgulayan ve ‘kendi zihninde kendini kandırmadan düşünebilen’ her birey 2020’den kişisel bir rönesans geçirmiş olarak çıkacaktır. Gerçek anlamda kendini gözlemleyebilen, çocukluktan bugüne gelen temel niteliklerine ve prensiplerine sahip çıkabilen, yenilenen dünyanın karşısına ‘kendi olmak’ cesaretiyle dikilebilen tüm bireyler için 2020 bir duraklama veya yenilgi yılı olmaktan çok, uzun vadeye yayılan sahici gerçekliğe yapılmış önemli bir yatırım olarak görülmelidir.
Nejat Yavaşoğulları’nın tam 30 sene önce dediği gibi: …
Hiç bi kere hayat bayram olmadı
Ya da
Her nefes alışımız bayramdı
Bir umuttu yaşatan insanı …
Kendinizi gerçekleştirebildiğiniz bir yeni yıl olması dileğiyle, mutlu yıllar!
Ece Öngeldi
Dünyalite