Online Hayat Offline Zihin
Corona virüs ile 2020’de başlayan yeni hayat düzenlemesinde tüm bireyler daha önce deneyimlemedikleri farklı bir dönemden geçiyor. Süresi belirsiz şekilde başlayan ve devam eden karantina döneminin içte ve dışta yansımaları sonsuz bir çeşitlilikle insanları her gün başka şekilde oyalıyor.

Hayatındaki her bileşeni belirli bir hedefe odaklamaya programlanmış 21.yüzyıl insanı, tüm bu olan biten esnasında yaşam şartlarını değiştirmiş gibi gözükse de zihin şartlarını değiştirmemekte ısrarlı.
Havada uçuşan sloganlar bugünlerde şöyle diyorlar:
‘Karantina döneminde dünya bitmek bilmeyen kirliliğinden temizlenecek, insanlar hayatın anlamını, sevdiklerinin değerini anlayacaklar. Çağdaş insan birlikteliğin gerekliliğini idrak edecek, hoşgörülü olacak ve sevmeyi nihayet öğrenecek, bu bir şans ve herkes için denemeye değer.’
21. yüzyıl insanı işte bu sloganlar eşliğinde 2 ay içinde neredeyse tüm aktivitelerini online platformlara taşıdı. Bu taşınmanın büyük kısmı çok önceden adım adım gerçekleşmişti fakat online hayatın zafer bayrağı çağdaş insanın offline zihin kalesine karantina süreci ile resmen dikilmiş oldu.
Beyaz yakalıların karantina ile imtihanı…
Yoğun çalışma temposundan bunalmış beyaz yakalı çalışanlar, karantina dönemine başlarken fiziksel ofis ortamından uzaklaştıkları için çoğunlukla memnundular. İçlerine dönmek, orda kendilerini bulmak, bir yandan online yoga seanslarına katılmak, bir yandan ücretsiz online sanat gösterilerini izlemek, aylardır okunmayı bekleyen kitapları okumak ve aynı evi paylaştığı kişilere daha fazla vakit ayırmak gibi hedeflerle yola çıktılar. Bir çoğu kendini, bilgisayarın başında dikilerek bitmesini beklemek zorunda oldukları alakalı alakasız zoom seanslarına gark olmuş şekilde buldu önce. Sonrasında, bozulan ekonominin getirdiği ek analizleri, defalarca bir o taraftan bir bu taraftan bakarak yaptılar ve kendi yönettiği işin gerekliliğini çalıştığı şirkete ispatlayabilenler zoom seanslarına devam edebilme hakkını kazandılar. İspat edemeyenlerse gelecek kaygıları eşliğinde sevdiklerine daha çok vakit ayırabilme ayrıcalığını yaşamaktalar.
Tatiller ve hafta sonu dışında beraber tam gün bir hayatı paylaşmaya alışık olmayan çiftler yaşadıkları gerilimleri, dijital dünyaya sığınarak online hayatları sayesinde aşmaya çalışıyorlar. Ebeveynlerin çocuklarla geçirdikleri sürenin mecburen uzaması, kaliteli zaman içeriğinde epey bir düşüşe neden olsa da karantinada beraberce deneyimlenebilecek online seçenekler yeterince doyurucu. Karantinanın kısıtlı hayat koşullarında, çağdaş insanın en büyük tesellisi işte bu yeni doyurucu deneyimler ve onların zihin şartları üzerindeki etkisi.
Öz değişmedikçe değişim beklemeyin..
Hayatın belki de en az fark edilen gerçeklerinden biri de şudur ki, ‘öz’ değişmedikçe deneyim kişilere fazla bir şey kazandıramaz. Deneyimin kazandırdığı önemli bir nokta, bir sonraki deneyimde yapılması ve yapılmaması gerekenleri zihinde bir liste haline getirmek ve sonraki deneyime bu karşılaştırma listesini göz önünde bulundurarak başlamaktır. Unutulan nokta ise, her deneyimin kendi içinde farklı dinamikleri olduğu ve ‘öz’de değişim yaşanmadığı sürece dönüp dolaşıp aynı deneyimin farklı insanlar veya farklı ortamlarda yaşanarak kişiye dönecek olmasıdır. Deneyim kişinin zihinsel aşama yapmasına yardım eder fakat bu durum ‘öz’de değişim yaşanana kadar çevrime tabidir. Ancak deneyim silsilesi ‘öz’ü değiştirmeyi başardığında kişi zihinsel olarak aşama yapabilir.
Fiziksel temas olmadan ne kadar verimli olur?
Fiziksel temas olmadan online olarak yapılan aktivitelerle, 21. yüzyıl insanına kendini aşma imkanı verildiği ileri sürülüyor. Oysa zihin şartları aynı kaldığı sürece, sadece enstrümanlar değişecektir ve yaşanan döngü sonucunda kişi yine aynı sonuca evrilecektir. Dijital dünya online hayat ile gümbür gümbür gelirken, offline zihinlerde insan olmanın anlamı değişebilir mi? Baktığımız ekran, yanımızda duran gerçek bir insanın aurasını bize hissettirebilir mi? Şimdilik hayır ama 21. yüzyıl bunları da aşmanın iddiasında, kendine göre yeni kuralları var ve yeni yüzyılı kurgulamaya çalışan zihinler insanlığa bu kuralları dayatmaktan asla çekinmiyor.
21. yüzyılın yavaşlığa tahammülü yok!
Oysa bugünün yetişkinleri “acele işe şeytan karışır“ öğretisiyle yetiştirilmiş çocuklardı. Artık bunu hatırlamanın çok da bir anlamı yok, çünkü karantina dönemi ile fiziksel olarak bir yere yetişme zorunluluğundan kurtulan çağdaş insan, şimdi ise online olarak sürekli bir yerlere yetişmek zorunda. Yavaşlarsa bir video oyununda avlanan sıradan bir kurban gibi vurulacağına, düşeceğine ve yok olacağına inanıyor. Instagram canlı yayınları, bir günlüğüne erişime açılan dijital içerikler, aile meclisinin zoom seansında buluşması, hepsi ama hepsi kendince bir gereklilik arz ediyor. ‘Mutlaka yeni bir şeyler denemeli’ deniliyor karantinada, ‘işte üretmek için fırsat, bir daha asla bu kadar çok boş vaktimiz olmayacak’. Evet, belki bir daha bunca boş vaktimiz olmayacak, doğru ama normali hangisi? Hiç boş vakit olmadan oradan oraya durmadan koşturmak mı yoksa çok boş vakti olduğu için bu vakti yeterince değerlendirememe endişesi ile kendini hırpalamak mı? İkisi de değil diyenler için “Yarışı kazandığınız gün, yarışı bıraktığınız gündür.” diyen Bob Marley’e bir selam göndermenin tam zamanıdır.
21. yüzyılın bir diğer demode kavramı da ‘kapalı devre hayat sistemi’.
Bugünün yetişkinleri, kendilerini her daim güncelleme çabası içinde debelenirken, 90’ların ‘şov yapma’ ve “show must go on” şarkıları arasında fena halde sıkışmış durumdalar. Çağdaş insan hayatını yavaşlatmak istese dahi, o yavaşlığı paylaşmadığı sürece gerçekten hayatın yavaşlayıp yavaşlamadığını kim bilebilir? Kimse bilmek zorunda değil aslında ama onaylanma ihtiyacı online hayatları çoktan bambaşka bir faza sokmuş durumda.
Kendini bulmak için karantina günlerini bekleyen çağdaş insan, huzur içinde evinde sevdiklerine ekmek yaptıysa bunu artık sadece kendine ve çekirdek hayat çevresine saklayamıyor. Yeni yetme sanatçıların sanatlarının nasıl olgunlaştığını geleceğin gençlerine anlatacak bir belgesele ihtiyaçları olmayacak. Sadece ürettikleri sanat eserlerini değil, aslında çok mahrem olan o eserin üretim anlarını da bile isteye kayıt altına alıyor ve şimdiki kitleleriyle paylaşıyorlar. Ailesiyle mutlu vakit geçiren ‘birlikteliği’, yalnız vakit geçiren ‘ıssızlığı’ pazarlıyor karantina günlerinde. Çağdaş birey, hayatını yavaşlattığını, kendince bir sunumla sanal ortamda edindiği online kitlesine bildirmek ve onların beğenilerini ve yorumlarını almak zorunda artık. Kimse onu zorlamıyor buna ama çağdaş insan kendi kendini seve seve zorluyor. Kendini sunma çabası kimi zaman mutluluk kimi zaman hayal kırıklığı getiriyor. Bu iki duygu arasında türbülans yaşayan çağdaş zihin ise çareyi bu sarmaldan çıkmak için çabalamakta değil tekrar tekrar aynı döngüyü deneyimlemekte buluyor ve deneyimler ‘öz’de değişimi başlatmadığı sürece bu çevrim sürüp gidiyor.
‘Teknolojinin efendisi’ olmakla ‘teknoloji budalası’ olmak arasındaki ince çizgiyi geçmemek 21. yüzyıl insanının en önemli sınanma konusu olmaya aday. Online deneyimler offline zihinlere ne kadar güçlü etkiyebilirse teknolojinin insanoğlu üzerindeki hakimiyeti de o derece güçlenecek. Öte yandan, antik çağlardan bu yana hayat koşullarında gerçekleşen müthiş fiziki gelişmelere rağmen, insan zihnini meşgul eden temel konuların hiç değişmediği göz önünde bulundurulursa, dayatılan hiç bir online deneyimin insanın ‘öz’ünde gerçekleştirmesi gereken değişimlerin kısayolu olmadığı da anlaşılmış oluyor.
Dijital hayatın cazibesine kapılan çağdaş insan, bir gün dönüp de eski konvansiyonel hayatını özlediğinde, onu geri alabilecek pozisyonda olabilmeli. Seçim her zaman olduğu gibi kişilerin kendi ellerinde.
Ece Öngeldi
Dünyalite
Geri bildirim: Kişisel Rönesans Yılı: 2020
Geri bildirim: İyileştirici Benlik ile Stresi Yönetmek