Konvansiyonel Aşktan Bir Adım İleri

Hayatın bizlere sunduğu meydan okumaların dur durak bilmediği zor dönemlerde, iç dünyamıza hücum eden olumsuzluklardan kurtulmanın yolu ‘sevmekten’ geçiyor. Sevgiden ve sevdiği insanlardan destek alan bireylerin hayata karşı duruşu daha sağlam ve psikolojik güçleri daha fazladır. Tıpkı Haruki Murakami’nin dediği gibi “Yürekten sevdiğin bir insan varsa, bir kişi olsun yeter, hayatın kurtulmuş demektir…”

Gerçekten de yürekten sevmek insanın hayatını kurtarabilir ama yürekten sevginin kalıcılığını onun ne kadarının sahici olarak yaşanabildiği belirler. Sevgi ile ilgili en büyük tuzak, sevginin sahiciliğinin zaman ve koşullar karşısında kendisini kanıtlamakta yetersiz kalmasıdır.

Biri veya birkaçı bireylere mutlaka bahşedilen evlat, anne, baba, kardeş vb. birinci derece yakınlara karşı olan nedensiz, ikame edilemez ve içgüdüsel ruhi bağlantı ile şekillenen ‘seçimsiz’ sevgileri bir yana bırakırsak, pek çok kişinin sevmekten anladığı şey ‘aşık olmak’ tır. Aşk her birey için tarifi farklı olan ve değişik şekilde yaşanan bir olgudur. Aşk, ruhi bağlantısı baskın ‘seçimsiz’ sevgilerden çok farklı bir mekanizma ile insan hayatında yer bulur.

Annenizi (dünyevi iradenizle) seçmezsiniz, neden sevdiğinizi bilmezsiniz çünkü sevginiz sebeplerden bağımsızdır. Sağlıklı bir aile yapısı içinde büyüdüyseniz başka bir anneye sahip olma hayali kurmazsınız çünkü ne olursa olsun, o, sizin için yıllar geçse de ikame edilemeyecek birisidir. Aşık olmayı ‘seçtiğinizde’ ise çoğunlukla karşınızdaki insanı size sevdiren fiziki, ruhi, maddi veya manevi bir sebep vardır. Aşkın resmiyete döküldüğü evliliklerde ayrılık oranı yüzde 25’leri bulabilmektedir. Bu bize gösteriyor ki, uzun vadeye aktarılmaya aday aşkların bile dörtte biri hayat döngüsü içinde bir şekilde ikame edilmektedir. Hormonal bileşen baskın olmaksızın, içgüdüsel onayla ve ruhi bağlantı kurarak aşık olmak çok az kişinin deneyimleyebildiği bir durumdur ve günümüz şartlarında oldukça ütopik bir deneyimdir. Bu nadir deneyimin dışında kalan tüm aşklar ise bir bakıma ‘konvansiyonel aşk’ olarak nitelendirilebilir.

Konvansiyonel aşkın en basit formu hormonal düzlemde yaşanan aşktır. Çoğu zaman hormonal bazlı yoksunluk belirtileri sonucu, kişinin çevresindeki bir birey ile başlattığı bu birliktelik, ruhi derinlikteki yoksunluğunu dış dünyaya kuvvetli bir görünüm sergileyerek dengeler. Hızlı başlayan, hızlı bitebilen, gürültülü patırtılı ve teşhir ögesi bol olan bu aşklar kişilerde fazla bir ruhsal etki göstermez fakat dönem dönem tekrarlama eğiliminde olabilir.

Konvansiyonel aşkın hormonal düzlemin üstüne çıkmış versiyonları, bireylerin kafasındaki bir takım kriterlere ve toplumsal kalıplara uygunluk durumuna göre şekillenir. Aşkın zamanlaması bile çoğu zaman toplumsal olarak belirlenen klişelere ve yaş anlamındaki psikolojik sınırlara uygun gelişir. Bireyler toplumsal onayla belirlenen zaman çizelgesinde geri kalmamak adına, sevgilerinin sahiciliğini sorgulamadan hayatlarında önemli adımlar atarlar. Kadınlar biyolojik saat konusunda daha hassasken, erkekler çoğunlukla topluma sunulan kimliğin desteklenmesi konusunda baskın seçimler yaparlar. Günümüz ilişkilerinin pek çoğunda, zihinde sürekli güncellenen beraberlik kriterleri karşılanmadığı için, geri adım atmak durumunda kalınmaktadır. İlişkide yaşanan aksaklıklara, üçüncü kişilerin görüşleri ve yorumları da eklenince karmakarışık hale gelen sevgi sarmalı zamanla sahiciliğini yitirmektedir.

Sebeplere bağlanan sevgi, konvansiyonel aşkın bir başka nişanesidir. Zaman içinde bireylerin kendilerinde, yaşam şartlarında veya yakın çevrelerinde yaşanan manevi ve maddi değişimler kaçınılmazdır. Yaşanan değişikliklerle aşkı doğuran sebebin ortadan kalkması veya örselenmesi ile aşk beklenemedik şekilde tek veya çift taraflı olarak son bulabilmektedir.

Konvansiyonel aşk, hatta devamında gelen birliktelik veya evlilik sıklıkla topluma karşı bir yeterlilik veya gösteriş unsuru olarak sunulur. Bu durum içine düşen bireyler aşktan ziyade onun getirdiği avantajlara veya ayrıcalıklara odaklandığını çoğu zaman fark etmemektedirler. Kişi mutsuz olsa dahi topluma karşı imajını korumak ve birlikteliğin getirilerini kaybetmemek adına ilişkiyi sürdürmeye razı olabilir. Bu şartlar altında bireylerin kendi kendini kandırmaları ve sahici olmayan bir ilişki içinde kimi zaman manipülasyona uğramaları kimi zaman ise karşı tarafı manipüle etmeleri onları duygusal olarak yıpratmaktadır. Toplumun büyük kesimince doğal karşılanan bu tür konvansiyonel aşk döngüleri günümüzde ilişkilerin çok büyük bir bölümünü domine etmektedir.

Aşk ancak hormonal düzlemden, sebeplerden, gösterişten ve alternatif arayışından azade olduğunda ruhi bağlantının kurulması ile kalıcı ve farklı bir boyuta geçer. Hafızada bu sevgiye ayrılan yer her geçen gün genişler, ilişkideki ufak detaylar dahi hatırlanır ve zihin anlık çağrışımlarda dahi bu aşk tekrar tekrar bulur. Kişi nedensiz bir mutluluk ve coşku içinde zaman geçirir. Gerçek aşk ikame edilemez, tüm alternatif arayışlarını ve yedekleme psikolojilerini bitirir. Alternatif arayışı sona erdiği için öncelikler değişir ve kişi elindeki aşkı korumaya yönelir. Bunun en önemli sonucu sevilen kişinin önceliğinin hayattaki seçimlerde baskın hale gelmesidir. Bireysel alan yanında ortak aktivitelere ayrılan alanın gönüllü olarak genişlemesi, destekleyicilik ve karşı tarafı olumlayıcılık bu durumun önemli bir göstergesidir. 

Yürekten aşk ancak akıl ve gönül bir edilirse kalıcı olabilir. Aklı zedeleyen duygu ne kadar kuvvetli olursa olsun bireye zarar verir. Kişinin düşünce yapısına ve ideallerine uyum sağlayamayan aşk çok yoğun duygular yaşatsa dahi kısa süreli olacaktır. Sahici ama kısa olan bir çok ilişkinin bitiş nedeni duygunun verdiği hazzın akılda bir izdüşüm yaratamamasıdır. Burada temel eksiklik ruhi bağlantıdaki kopukluktur çünkü aklı ve gönlü bir edebilecek güç dünyevi bileşenlerde değil kişinin ruhunda saklıdır. 

Bireyler, sebepler etkisinde yaşadıkları geçmiş sevgi deneyimlerindeki sıkıntılar nedeniyle, yeniden gönül bağı kurmakta güçlük çekebilirler. Burada bir nokta da, kişinin ömrü süresince kaç kez yürekten sevebileceğidir. Bunun cevabı herkes için farklıdır o yüzden bu konuyu zihni baskı altına alan bir unsur olmaktan çıkarmak önemlidir.

Kişinin hayat planı içinde kendini gerçekleştirmesine vesile olacak aşklar hangileri ise kişi bunları mutlaka deneyimleyecektir. Yürekten aşkı yaşadığı sürece hayata daha sıkı bağlanacak ve kendini aradığı bu hayat yolculuğunda kurtuluşa bir adım daha yaklaşacaktır

Ece Öngeldi

Dünyalite

Paylaştıkça çoğalır.

Konvansiyonel Aşktan Bir Adım İleri” için bir yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

DUNYALITE